Gardıroptaki çocuk

Bir çocuğun gerçek kahramanı olmak zordur. Çünkü ona, bir çocuğun kalbiyle yaklaşmanız ve içinizdeki çocuğu hiç kaybetmediğinizi hissettirmeniz gerekir...

Nisan 5 2014

Trabzon Limanı'nın hiçbir gece yalnız bırakmadığı, merdivenli sokağın dört katlı apartmanının o geniş terasında bir akşam vakti. Akrabalar, komşular toplanmış; sazın limana kadar yayılan sesiyle şenlenirken, tatlı sohbetlerin içine karışan öykülerle bambaşka dünyalara giderler bir kez daha. Çocuklar için ise, yokuşlu sokaklarıyla oynamaya geçit vermeyen Trabzon'un en güzel oyun alanlarıdır her evin tepesindeki geniş teraslar...

Ünlü şair ve yazar Sunay Akın, 10 yaşına kadar kaldığı Trabzon'daki evinde yokuşlu sokaklardan çok terasta mutludur. İlk oyuncaklarıyla o terasta oynar. Babasının sazıyla, sözüyle taçlandırdığı akşamların yegane mekanı da yine o terastır. Evin içinde de bir oyun alanı bulmuştur kendine; anne ve babasının yatak odasındaki "gardırob"u... Kapaklarını açtığında, askılar üzerindeki o rengarenk elbiseler bir tiyatro sahnesini andırır. Ve ilk şiirini, henüz altı yaşındayken o gardıroptaki boş bir askıya yazar. "Üşümüyor musun?" diye sorar küçücük bir çocuğun masumiyetiyle... O yıllarda, yazları kaldığı köyde ise oyun alanı dere kenarıdır. Doğa ona tüm oyun alanlarını, oyuncaklarını cömertçe sunsa da sonraları HES'e kurban giden su kaynaklarından biri de o dere olur. Nice çocuğun hayalleri, oyunları ve oyuncakları da sular altında kalır.

On yaşında ailesiyle İstanbul'a taşınır, Harem ile tanışır. Yıllar sonra, "Benim için İstanbul'daki en güzel yer Harem olmuştu, çünkü bütün İstanbul'un orada yaşadığını düşünürdüm çocuk aklımla" diyecektir. Fakat haklıdır da; tarihi yarımada gözlerinin önündeyken nasıl sevilmez Harem? İstanbul'daki ilk bir yılı o evde geçer. Aynı mahallede oturan, dönemin ünlü sinema oyuncusu Ömer Dönmez, nam-ı diğer "Ömercik" buradaki ilk arkadaşı olur. "Altın kalpli çocuk" dediği Ömercik, bisikletini verir ona. Harem'deki en güzel, en anlamlı oyuncak da o "bisiklet"tir artık Sunay Akın için...

Ailesiyle kısa süreliğine Yeşilköy'de bir apartmanın giriş katına taşınırlar. Yan apartmanın giriş katında çocuklara gofret ve gazoz alan bir komşuları vardır. Tanıdıktır da; ünlü Fenerbahçeli efsanevi futbolcu Lefter Küçükandonyadis... Bir de oğlu vardır, kendi ismini taşıyan. Küçük Lefter'in de içinde olduğu mahalle futbol takımına Sunay Akın da dahil olur. Bu kez yeni oyuncağı "futbol topu"dur. Takımın formalarını, konfeksiyoncu olan babasından rica eder. Formalar gelir fakat o da ne; hepsi sarı-laciverttir. "Biz Trabzonluyuz, bordo-mavi olmalıydı" dese de ünlü şair; babasının, Anadolu insanının büyük gönlüne yakışan zarafetini yansıtan cevabını hiç unutmaz; "O takımda Lefter var."

Yeşilköy'den sonra istikamet Üsküdar'dır. Zeynep Kamil Hastanesi'nin hemen karşısındaki Cem Tuğ Apartmanı'nın en üst katında bir yıl oturduktan sonra, yolun öteki tarafında yükselen Beyaz Saray Apartmanı'na geçerler. Arkası bostanlıktır ve bir top sahası vardır. Daha da güzeli yazlık bir sinema alanıdır ve Sunay Akın'ı orada yeni bir oyuncak daha beklemektedir. O dönemde arkadaşlarıyla her sabah erkenden, yazlık Yıldız sinemasının makine dairesinin arka duvarına gidip, evde oynayacağı o "kesilmiş filmleri" ceplerine doldurmaktan hiç vazgeçmeyecektir.

1977 yılında Göztepe'nin Şenel Apartmanı yeni evleridir Akın ailesinin. Giriş katın üstündeki bu daire, 1986'da sevdiği hanımefendiyle hayatını birleştiren Sunay Akın'ın yaşayacağı daire olacaktır aynı zamanda. Belgin ve Sunay çifti, ilk çocukları Ali Ozan'ın doğmasının ardından buradan da ayrılırlar ve Caddebostan'da Neşe Apartmanı'ndaki dairelerine taşınırlar. Bu esnada anne ve babası da, 1987'de Göztepe'de satın aldıkları eski ve harabe bir köşke yerleşirler. O dönemler etrafı konaklarla çevrili olan köşkün komşuları önce tedirgin olurlar. Köşkün yıkılacağından korkarlar korkmasına da, yeni sahiplerinin köşkü Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'na "tarihi yapı" olarak tescil ettirdiklerini duyduklarında pek bir mahcubiyet yaşarlar.

Bakımdan geçen köşk, yaşlanmakta olan anne ve baba için yorucu bir hal alınca, Prof. Dr. Müjdat Başaran'ın başkanlığındaki bir grup idealist doktorun kurduğu MÜ Alerji ve Onkoloji Vakfı için hizmet vermeye başlar bu kez. Büyük fedakarlıklarla yüzlerce çocuğun tedavisi bu köşkte yapılır, yaraları özenle sarılır. O yüzden Prof. Dr. Müjdat Başaran için "gerçek bir çocuk kahramanıdır" der, Sunay Akın...

Prof. Dr. Başaran, 2000 yılında hayatını kaybettiğinde Vakıf da köşkten ayrılarak başka bir yere taşınır. Şimdilerde çocuklar için, hatta büyüklerin çocukluklarını yeniden yaşamaları için bir oyuncak müzesine dönüştürülen o köşkte, içindeki çocuğu hiç kaybetmeyen gerçek bir "çocuk kahramanı" daha vardır. Dere kenarı, gardıroptaki elbiseler, bisiklet, futbol topu ya da kesilmiş film şeritleri... Çocukluğunda, her gittiği yerde kendisine bir oyuncak bulmasını bilen Sunay Akın, bu kez dünyanın dört bir yanından bulup getirdiği nice oyuncağı, büyük fedakarlıklarla kurduğu "İstanbul Oyuncak Müzesi"nde paylaşarak çocukların yeni kahramanı olur. Müzenin her odası rengarenk birer tiyatro sahnesidir ve "masum bir şiirin" güzelliğiyle örülüdür adeta. Tıpkı küçük bir çocuğun, kapaklarını açtığında hayranlıkla izlediği ve önünde ilk şiirini yazdığı o gardırop gibi...

14 Ev 14 Hayat

SUNAY AKIN

SUNAY AKIN

İLGİLİ HABERLER

>>Barış Manço, 81300 Moda

>>İki cezve su, bir okyanus

>>Türkiye'nin en ünlü apartmanı

>>Karlar altından...

>>"La Diva Turca"

>>Dert babası

>>Vali Konağı'nda çocuk olmak

>>Davet

>>Bir "19 Mayıs", ikindi vakti...

>>Narmanlı'da son gün

>>Şapkalar hazır mı?

>>Şişli'de bir apartıman...

>>275 şövalye