KAT MALİKLERİMİZDEN
Hayatımızı Ağırlayan Evler

Ara 15 2012 Apartments

Türk siyasi hayatının önemli isimlerinden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ın ve değerli eşi Meliha Yalçıntaş'ın Nişantaşı'ndaki evlerine konuk olduk. Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş keyifli sohbetiyle, hayatını ağırlayan evlerin öykülerini bizlerle paylaştı...

Salondan içeri girdiğimizde, bizi çok sıcak bir sohbetin beklediğini tahmin etmek güç olmadı. Odanın her köşesine nüfuz etmiş Türk-Osmanlı mimarisinin etkileyici çizgisinin mekana yaydığı sıcak enerjiyle bir anda kısa bir tarih yolculuğuna çıkar gibi olduk. Nişantaşı'ndaki evinde ziyaret ettiğimiz Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş, hayatını ağırlayan evleri bizlerle paylaştı...

Siyaset alanında yıllarca hizmet vermiş Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş'ı Meclis'te son olarak 2007'den hatırlıyoruz. Dört yıl aradan sonra, geçtiğimiz ay düzenlenen ve talebesi olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün de katıldığı, İ.Ü. İktisat Fakültesi'nin 75. Kuruluş Yıldönümü kutlamasında izledik onu. Bugün her ne kadar aktif olarak politikadan uzaklaşmış olsa da, yoğun temposuna devam ediyor. Katıldığı uluslararası toplantılar, kitap çalışmaları, Hollanda'da açılan ilk Türk-İslam Üniversitesi ile EMU (Avrupa Müslümanları Birliği)'nun şeref başkanlıklarını yürütmesi ve AGİT (Avrupa Güvenlik ve İş Birliği) Parlamentosu'nda yaptığı başarılı çalışmalar bunun açık bir kanıtı aslında.

Uzun bir aradan sonra sizi, geçtiğimiz ay İ.Ü. İktisat Fakültesi'nin 75. Kuruluş Yıldönümü kutlamasında izledik... Orada olmak size neler hissettirdi?

Fakültemizin yıldönümünde, dostlarımla birlikte olmak elbette beni çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Açılışta bir konuşmam oldu. Hatta konuşmamda, isimleri okuyarak yoklama dahi yaptım. Tabii eski günlere gittik, hatıralar canlandı. Şu sıralar da hatıralarınızı anlattığınız bir kitap üzerinde çalışıyorsunuz sanırım... Evet, bu ay içinde çıkarmayı planlıyorum. İlk kez size açıklıyorum; adı, "Türkiye'yi Yükselten Yıllar" olacak... Yıllarca biriktirdiğim hatıralarımı, Ankara'da geçirdiğim yılları anlatıyorum. Elbette bunu yaparken aslında arka planda, Türkiye'nin dünden bugüne geçirdiği değişim sürecinin geniş bir fotoğrafını da paylaşma gayreti içindeyim. Kitabımın editörlüğünü genç bir milletvekili kardeşimiz üstlendi. Kitabın başında, çocukluğumu anlattığım 24 sayfalık bölümden o ve ailesi çok etkilendi...

Peki nasıl bir çocukluğunuz oldu? Doğduğunuz ev bugün size neler hatırlatıyor?

Çocukluğum Ankara'da geçti. Gözlerimi müstakil bir evde açtım; meyve ağaçlarıyla dolu büyük bahçesi olan bir evdi... Bahçedeki zambakları hiç unutmam. Annem onlara gözü gibi bakardı. Kalabalık bir aileydik, 10 kardeş aynı çatı altında büyüdük. Şehrin içindeki ilkokulumuz ile evimizin arası 45 dakika yürüme mesafesindeydi. Kışın zor oluyordu tabii. Ankara'nın karı çok şiddetliydi o yıllar. Kar, kasım ayında başlayıp nisan ayına kadar kalkmazdı yerden. Hatta annemiz evden çıkarken bize sağlam bir kahvaltı yaptırır ve enerji versin diye kapıdan çıkarken bir bardak pekmez içirirdi.

Necati Bey İlkokulu, çocuklar için çok faydalı aktivitelerin yapıldığı bir okuldu. Atelyesinde, Türk Hava Kurumu'ndan yetkili bir kişinin rehberliğinde model uçaklar yapardık. Sonra okullararası yarışmalar olurdu. Bu aktivite sayesinde o dönem paraşüt atlamaya da ilgi duymuştum. Ankara'da istasyonun tam karşısında büyük bir kule vardır. O zamanlar paraşüt atlama kulesiydi ve ben de o zevki tatmıştım. Tabii bu aktiviteler ileriki yıllarda bana dışa dönük, aktif bir karakter kazandırdı.

Tahsilimi yaptığım ortaokul ve ticaret lisesi şehrin ortasındaydı. Bugünkü opera binasının olduğu yer o dönem sergi sarayıydı. Karşısında Dışişleri Bakanlığı ve onun arkasında da bizim okulumuz vardı. Dolayısıyla ev ile okul arasındaki mesafe artmış oldu. Annem tabii her şeyden önce bir anne olarak, artık neredeyse gelinlik çağına gelmiş kızkardeşimin bu mesafeyi yürüyerek kat etmesini hiç istemedi. Babam da şehrin o zamanki merkezinden bir ev satın aldı. Hacıbayram Camisi'nin yanında yine müstakil bir evdi. Ahşap, altı kagir ve ortada taşlığı olan bu evimizle aynı sırada, Anafartalar'a kadar uzanan benzer yapıda başka evler de vardı.

O evler bugün halen duruyor mu?

Maalesef hayır. Zamanında o bölgedeki bir genişletme çalışması nedeniyle hepsi yıkıldı. Fakat çok şükür ki, yıkılmadan önce çekilen fotoğrafları varmış. Ankara'da belediyenin bir sergisinde o fotoğraflarla karşılaştım. Eski Ankara evleri ve benim yaşadığım o ev de gözlerimin önündeydi. Sonra o fotoğraflardan bana hediye ettiler, çok mutlu oldum.

İstanbul'a gelişiniz nasıl gerçekleşti?

Lise yıllarımdayken babam beni yurtdışına göndermek istemişti. Fakat babamın çevresindekiler, "yüksek tahsilini yapsın öyle gönderirsin" diyorlardı. Tabii ticaret lisesinde okuduğumuz için yüksek ticaret okumak istiyor ve bu nedenle İstanbul'a gelmemiz gerekiyordu. Öyle de oldu. Lise hayatım çok iyi geçti. Gazete ve kültür kolu başkanı olarak bir hayli aktiftim. Lise deyince unutmadığım bir şey de şu; okuldan eve giderken geçtiğimiz meydanın adı Hergele Meydanı'ydı. Tabii duramadım, merak edip araştırdım; neden böyle bir adı var diye. Sonra öğrendim ki aslında, "her gelenin meydanı" imiş. Çünkü orası bir çarşı, insanlar alışverişe geliyor. Bugün bile pek çok kişi bunu bilmez. Liseden sonra İstanbul'a geldik ve üniversiteye kaydımı yaptık. O dönem Sait Bilgiç'in başkanlığındaki Milliyetçiler Derneği'ne üye olurken bir yandan da Fatih Güreş Kulübü'nde boksa yazılmıştım. Bunların dışında bir de halkalar vardı İstanbul'daki hayatımda...

Nedir bu halkalar?

Hayatımı zenginleştiren, beni besleyen halkalar...Ankara'dan İstanbul'a gelince 1951 yılında, bu güzel tarih ve kültür şehrinde, sohbet halkalarına dahil olmuştum. Hilton'un karşısında bugün halen ayakta olan Hava Palas'ta, İsmail Hami Danişmend adında bir alim otururdu. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi adlı eseriyle özellikle tarihçiler için iyi bir kaynak olmuştur. Onun evinde cumartesi günleri sohbet yapılır; önce politika, sonra tarih, sanat ve dini bir konu üzerinde konuşulurdu. Peyami Safa gibi isimler de o sohbetlerde yer alırdı. Sohbet, küçük bir musiki ziyafetiyle son bulur; hatta İstanbul Radyosu Türk Sanat Musikisi şeflerinden Lahika Karabey Hanımefendiyi dinlerdik. Birinci halka buydu. İkinci halka ise, yine İstanbul'da, şu anda oturduğumuz eve yakın bir yerde, Günaydın Apartmanı'ndaki müzik sohbetleriydi. Son halka ise Fatih'te, tıp okuyan bir ağabeyimizin düzenlediği sohbetlerdi. Hatta o halkaya dahil olabilmek için bana Dostoyevski'yi ödev olarak vermişlerdi. Hayatını ve tüm eserlerini okumuştum. Çok şey kattı bana. Şunu da söylemeliyim; eğer içe dönük bir yapım olsaydı, herhalde bugün melankolik bir adam olup çıkacaktım (gülüyor).

Şu anda oturduğunuz eve gelirsek... Sizi nasıl ağırlıyor?

Bunun kısa hikayesini şöyle anlatabilirim. 31 yaşına geldiğimde, artık ailem ve yakın çevrem evlenmem gerektiğini düşünerek bana bir hanım bakmaya başlamışlardı. Hiç unutmuyorum, o dönem 40'a yakın hanımefendinin evini dolaştık. Bir gün üniversitede odamda otururken, hukuk fakültesinden bir hocamız, Selçuk Özçelik girdi içeriye. Ben tabii şaşırdım; normalde bir hoca asistanının odasına gelmezdi. Meğer bana bir kız göstereceklermiş. Hukuk fakültesinde öğrenci işleri sekreterliğine gittik ve orada bana fotoğrafını gösterdi. "Bak, nasıl?" dedi, "güzel" dedim. "Güzel değil, çok güzel" dedi. O hafta perşembe günü kız görmeye gittik. Ve o güzel hanımefendiyle, çocuklarımın annesiyle evlendim.

Bu ev eşimin ailesinindi ve o dönem boştu. Her ne kadar bizim bu eve taşınmamızı isteseler de kabul etmedim, eşimle birlikte başka bir ev tuttuk. Sonra da zaten Etiler'de Profesörler Sitesi'nden satın aldığım eve geçtik. Fakat tekrar bu eve gelmemiz, kayınvalidemin eşinin ölümüyle, yalnız kalmasından sonra oldu. Çocukları da ayrılmıştı apartmandan. Ben de eşimle konuştum ve kira ödemek koşuluyla annesinin oturduğu evin bitişiğindeki bu daireye geçtik. Zaten bir süre sonra kayınvalidem hastalanınca bu kararımın ne denli doğru olduğunu da görmüştüm. O gün bugündür de aynı dairedeyiz...

Barışkan Yönetim'in, profesyonel yönetim anlayışı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Benim için ideal! Gaye Hanım'ı ve Aylin Hanım'ı tanıdıktan sonra, yaptıkları işe olan saygılarını takdir ettim. Onların yönetimlerinde güven ve huzur daima ön planda. Her şeyden önce artık sukunet var, münakaşa yok. Bakım-onarım işlerimizle ilgili hiçbir zaman sorun yaşamıyoruz. Eskiden bazı dairelerden kaynaklanan gürültü gibi sorunlarımız vardı fakat hepsi profesyonel bir ekibin tecrübesiyle çözüldü.

Nevzat Yalçıntaş

İLGİLİ HABERLER

>>"GÖLGESİNDE SOLUKLANDIĞIMIZ BİR ULU ÇINAR" Metin Akpınar haberini görmek için tıklayınız...

>>"BORÇLUYUZ SANA İSTANBUL!" Ayhan Sicimoğlu haberini görmek için tıklayınız...

>>"Yaşadığım Apartmanlar Romanlarımda Vücut Buluyor" Ayşe Kulin haberini görmek için tıklayınız...

>>"YENİ DÜZENLEMELERDE CİDDİ HATALAR VAR" Erdoğan Gökçe haberini görmek için tıklayınız...