ŞEHRE ATILAN İMZA

60 Yıllık Bir ÇINAR: Kazım Gerçel Apartmanı

Mustafa Gerçel



Şehre atılan değerli bir imzanın hayatımızdaki derin izleri gibidir apartmanlar... Sizlerle bu ilk buluşmamızda, yarım asırdan fazlasını geride bırakmış, tüm yaşanmışlığıyla bugün dimdik ayakta duran bir apartmana ve onun öyküsüne konuk oluyoruz...




Her insan bir öyküdür aslında... Ve her insan için yaşadığı apartman da, pek çok öykünün bir araya gelerek daha büyük öykülere dönüştüğü tılsımlı mekanlardır. Hatta yıllarca bıkmadan, usanmadan öykü biriktiren kumbaralar gibidir her biri. İşte o yüzden şehre atılan değerli bir imzanın hayatımızdaki derin izleridirler.

İlk sayımızda, biriktirdiği öykülerle yarım asırdan fazlasını geride bırakmış, tüm yaşanmışlığıyla bugün Teşvikiye'deki yerinde dimdik ayakta duran bir apartmana ve onun öyküsüne konuk oluyoruz...

Bir İstanbul beyefendisi Kazım Gerçel'in en büyük arzusu, Teşvikiye'de satın aldığı arsa üzerinde çocuklarına bir apartman yaptırmaktır. Hayatını kaybettiğinde, beş çocuğunun bir araya gelmesiyle 1951 yılında, bugün İstanbul'un en güzel apartmanlarından biri yükselir o arsanın üzerinde. Babalarının hatırasına saygının bir ifadesi olan apartmanın adı da bellidir; Kazım Gerçel Apartmanı... Gerçel Ailesi'nin üçüncü kuşak temsilcisi Mustafa Gerçel bize o yılları anlatıyor.

Dedenizin arzusuyla yaptırılan Kazım Gerçel Apartmanı ilk yıllarında tam bir aile apartmanıydı sanırım... Öyküyü sizden dinleyebilir miyiz?

Evet, 1951 yılında tamamlanan apartmanın ilk konuklarıydık. Babam ve dört kardeşi için birer daire vardı; herkes evine yerleştiğinde tam bir aile apartmanı oluverdi. Ben üç yıl sonrasında ilkokula başladım. Ardından Galatasaray Lisesi'ne girdim. Son sınıfta ayrılarak Yeni Kolej'i bitirdim. İktisat okuduktan sonra da muhtelif işlerde çalıştım ve bir dönem ticaretle uğraştım. Bu süre zarfında hayatımın en önemli yılları Kazım Gerçel Apartmanı'nda geçti diyebilirim...

Apartmanınız çocukluğunuzda nasıl izler bıraktı üzerinizde?

Küçükken apartmanımızı çok severdim. Çünkü koşmak için müsait bir yapısı vardı; bir ucundan diğerine 33 metrelik bir alan. Bu yüzden rahatlıkla koşmaca oynardık. Tabii o dönemler kardeş çocukları olarak aramızda muhtelif yaş farkları olsa da birlikte büyüdük. Askerliğimi bitirene kadar apartmanımızdan ayrılmadım.

Yeni evinize taşınırken neler hissetmiştiniz?

Kolay olmadı tabii. Onca yıllık bir aile geçmişi, yaşanan anılar saklıydı o duvarların içinde. Eskiden çok güzel bir manzarası vardı. Küçük Çiftlik Parkı ve Taksim'e kadar her yeri görebiliyorduk. O zamanlar Ali Esat'ın binası da yoktu. Ön tarafımızda kız lisesinin ahşap bir binası yükseliyordu. Maçka İlkokulu'nun arkası ise bostandı. Hatta Maçka Parkı'na inilen merdivenlerin sonunda Arnavut kökenli Eşref Ağa'nın bostanı vardı. Apartmanımızdan ayrılıp yeni binamıza geçtiğimde ilk olarak, tavanlar dikkatimi çekmişti. Yeni evimizde tavanlar 2.70 metreydi ve üstüme geliyor gibi hissediyordum. Oysa bizim apartmanımızda 3.30 metrelik yüksek tavanlara alışmıştık yıllarca. Mekanın genişliğinin verdiği o ferahlığı ilk zamanlar yeni evimde bulamadım.

Anneniz Rezzan Hanım'ın eviyle nasıl bir bağı vardı? Sizin gözlemleriniz neler?

Aslında hepimizin eviyle bağında aile olmak önemli bir faktördü. Her ailede olduğu gibi bizde de sorunlar olsa dahi birbirimizle anlaşırdık. Annem evini çok severdi. Ayrılmayı hiç istememişti. Fakat zamanla apartmandaki çocuklarının taşındığını görmesiyle onu orada tutan aile bağının da ortadan kalktığını fark etmişti. Sonrasında zaten bizim taşındığımız apartmana geldi.

Siz muhit olarak da Teşvikiye'den ayrılmadınız...

Çok sevdiğim bir muhit... Tabii bugün gitgide zayıflayan ilişkiler var. Mesela bakıyorum, eskiden kalma esnaflar neredeyse hiç yok. Bunu görmek insanın içini acıtıyor haliyle. Sokakta yürürken tanıdık yüzler arıyorsunuz, görünce de mutlu oluyorsunuz.

Bu arada tıpkı mahallenizin insan silüetinin değişmesi gibi, apartmanınızın da silüeti zamanla değişti. Şu anda kat maliki olarak ailenizden sadece siz mi varsınız?

Evet, zaman içinde babamın kardeşleri apartmandaki dairelerini satarak taşındılar. Tabii bununla beraber apartmana aile dışından yeni kişiler taşınmaya başladı...

Barışkan Yönetim ile tanışmanız nasıl oldu peki?

İşte tam da bu dönemde oldu diyebilirim. Yeni apartman sakinleriyle birlikte bazı sorunlarla karşılaşmaya başlamıştık. Dolayısıyla yönetim işi zorlaştı. Abdurrahman Barışkan ile 1983 yılında tanıştık. Hatta o yıllarda yöneticilik toplantılarını hatırlarım; son derece keyifli, sıcak sohbetlerin yapıldığı, iple çekilen buluşmalardı. Şunu söylemeliyim ki, Abdurrahman Bey bundan 30 yıl kadar önce apartman yönetiminin başlıbaşına profesyonellik gerektiren bir iş olduğunun bilincinde son derece öngörülü, vizyoner bir insandı. Barışkan bugün üçüncü kuşak temsilciler tarafından başarıyla yönetilirken, biz de üç kuşaktır onlarla birlikte olmanın mutluluğu içindeyiz.

Yıllar içinde Barışkan Yönetim, sizin zihninizde nasıl bir imaj edindi? Büyük bir gelişim ve değişim yaşayan Barışkan'ın hiç değişmeyen değerleri ne oldu sizce?

Kaybetmediği çok önemli bir özelliği var; dürüstlük... Otuz yıldır devam eden ve dürüstlüğün baş tacı edildiği Barışkan kültüründe bunun yarın da devam edeceğini bilmek çok güzel.

Apartman ve site yönetimi konusunun artık profesyonel şirketler tarafından yürütülmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyden önce yaşamımıza büyük kolaylıklar getiriyor. Barışkan Yönetim, her apartmanda olabilecek ortak sorunlarda çözüm odaklı bir yaklaşım benimseyerek yaşamımıza konfor ve gerçekten huzur getiren bir sistem sunuyor.