KEÇİLERİ KAÇIRAN KULE
Bu topraklarda ne kadar taze ot varsa hepsi imparator için!
"Konstantiniyye Sarayı ilk yapıldığı zaman Galata tarafları çayırlık, havadar mahsuldar köylerle doluymuş. Köylüler bu bereketli topraklarda hayvanlarını otlatır, onlardan sağdıkları sütleri de imparatora sunarlarmış. Bu süt son derece lezzetli olduğundan buraların adına 'Galata' denilmiş. Çünkü Yunan lisanında süte Galata derler."
Evliya Çelebi Seyahatname'sinde böyle anlatmıştır Galata'yı; etrafı, özellikle keçi sürülerinin otlaklarının bulunduğu yamaçlardan oluşan bereketli topraklar… Ancak Galata Kulesi'nin inşası bir süre sonra keçileri de kaçırtır bölgeden. Dönemin imparatoru tarafından bir fener kulesi olarak inşa ettirilen ve ilk zamanlarında "İsa Kulesi" adıyla anılan yapı, 17. yüzyıl Osmanlısında yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlar. Zaten ne olduysa da bundan sonra olur. Galata Kulesi, yangınları gözetleyeyim derken, terzi misali kendi söküğünü dikemez olur…
"Aman İstanbul yanmasın, kül olmasın" diye didinip duran, hatta karşısındaki Beyazıt Kulesi'yle, yangınları ilk haber veren olmak için sıcak bir yarışa giren koca Kule, bu kez kendisinin yanmasına engel olamaz. Yüzyılın sonunda çıkan bir yangının yarattığı büyük hasar, dönemin padişahı II. Mahmut'un emriyle onarılsa da, 19. yüzyılda büyük bir yangın daha Kuleyi sarıp sarmalar. Yine tamir edilir. Pek çok tadilat geçirir, evrilir, çevrilir… Onca tadilat da haliyle görüntüsünü bir miktar değiştirir. Örneğin, yakın zamanda tepesine eklenen koni, Cemal Süreyya'nın dizelerine bile konu olur:
"...
Ve şehir. Ve Galata Kulesi (1514 yılında Bizanslılar zamanında
şapkası uçmuştu, 1967'de Türkler tarafından sünnet edildi),
binalarını çevresinde toplamış, yaklaşmakta olan bir fırtınaya
rahatça göğüs germenin yollarını arıyor, görüşmeler yapıyor:
kavminin başında, ve en önde, cehennemin kapısını çalmaya
hazırlanan Firavun gibi
…"
Bugün artık resmi olarak yangın gözetleme işini bırakmıştır Galata Kulesi… Ancak ne zaman bir yangın görse, yine kendisinden önce İstanbul'u düşünüp bir şey yapamamanın üzüntüsüyle, "keçileri kaçırma" noktasına geliverir. Ne de olsa yüzyıllar önce göğe doğru yükselirken, etrafından kaçırdığı keçilere üzülecek kadar "ince" yapılıdır bizim Kule…