İYİLİK YAP, DENİZE AT...

Şubat 21 2013

Boğazın ilk sakinleridir balıkçılar... Dalgalarla süslenmiş, gökyüzüyle renklenmiş mavi sulara açılan her bir tepenin üstünde gül kokan bahçeleriyle onların köyleri vardır. Geceleri söyledikleri şarkılarla ve yaktıkları meşalelerle aydınlatmışlardır denizi engin, balığı zengin İstanbul'u. Ve o şarkılarla uyutmamışlardır şehrin en güzel bebeğini...

Bir vakitler sırtları kuşlardan geçilmeyen, gül bahçelerinin nefis kokularının deniz kokusuyla harmanlandığı, yemyeşil korularıyla herkesi büyüleyen bir İstanbul semti. Geçmişin zenginliğini yansıtan, hepsi birer gelin gibi arz-ı endam eden yalılarıyla bugün yine güzel, yine büyüleyici. Çok kabuk değiştirse de evvelinde bir balıkçı köyüdür Bebek...

Eski dönemlerde, Türklerin bölgedeki hakimiyetinden önce Hristiyanların ağırlıkta olduğu toprakların en büyük beslenme kaynağı balıktır. İstanbul'a uğrayan seyyahların anlattığına göre, Türklerin balıkla pek araları yoktur. Hatta söylenenlere göre bir dönem, su içtikleri için yedikleri balıkların midelerinde tekrar dirileceğine dair çok eski bir batıl inanca da sahip olmuşlardır. Yine de bu inanç ya da başka bir sebep dahi Bebek semtini yıllarca balıktan, balıkçılıktan uzaklaştırmaya yetmez. Bir yanda tepelere doğru uzanan bahçeler diğer yanda denizden gelen şifa... Böyle bir yerde kim kendini sağlıklı hissetmez ki? Ancak Bebek semti "doğa hekiminin" dışında başka hekimleri de misafir etmiştir. Üstelik öyle böyle değil; saray hekimidir onlar...

Mustafa Behçet Efendi, hekim ve şair Abdülhak Molla'nın ağabeyi, şair Abdülhak Hamid'in ise büyük amcasıdır. Süleymaniye Tıp Medresesi'nde okuduğu bilinir. Farsça, Arapça, İngilizce, Almanca ve Fransızcası vardır. 1796'da saray hekimliğine, 1803'te Padişah III. Selim'in hekimbaşılığına getirilir. Buffon, Plenck, Marshall gibi devrinin Batılı bilim adamlarının eserlerini Türkçeye kazandırır. İstanbul'da ilk kolera salgının görüldüğü 1831 yılında, halkı bilgilendirmek için "Kolera Risalesi" adlı kitabı yayımlar. Tıp eğitiminde modernleşmenin zorunlu hale geldiğini görür ve devrin bir diğer padişahı II. Mahmud'a sunduğu raporlarla bu konudaki ısrarını dile getirir. Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk cerrahhanesi onun önerisiyle 1827'de Şehzadebaşı'ndaki Tulumbacıbaşı Konağı'nda Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulur. Bu, ilk modern tıp okuludur ve kuruluş günü yıllar sonra bir bayrama dönüşecektir (1919). O bayram aynı zamanda, okulun yetiştirdiği tıbbiyelilerin işgal güçlerine karşı direnişlerinin bir simgesi olacaktır. Ancak Mustafa Behçet Efendi'nin ömrü bu ilk kutlamayı görmeye yetmez. Dönemin padişahının verdiği parayla satın aldığı Bebek'teki "Hekimbaşı Yalısı"nda yaşar ömrünün sonuna (1834) kadar. Yine ömrünü aynı yalıda tamamlayan kardeşi Abdülhak Molla da, Osmanlı tıbbına bazı yeniliklerin getirilmesinde öncü olmuş bir hekimdir. Salgın hastalıklara karşı karantina uygulaması ve zorunlu çiçek aşısı bunlardan birkaçıdır. Her iki hekimin yıllarını geçirdiği ve ilk zamanlar "Pembe Yalı" diye anılan o meşhur yalı ise günümüze kadar ulaşamamıştır.

Eski çağlardan kalma tedavi yöntemlerini derlediği Hezâr Esrâr (Bin Sır) adlı kitabıyla bizi ne kadar şaşırtsa da, Mustafa Behçet Efendi'nin yaptığı en büyük iyiliktir modern bir tıp okulunun açılmasına vesile olmak. Okulun açıldığı günün yıldönümü geldiğinde, o "iyilik" bir kez daha Bebek'ten denize atılacak. Ve bir kez daha balık da bilecek, halik de... Bebek semtinin bugün sahil boyunca uzanan balık lokantalarından, eskiden bir balıkçının barınağı olan Bebek Kahvesi'nden ve hatta denize atılan o "iyiliği" gören balıkların dört bir yanından, eski balıkçı köyünün şarkıları yeniden yükselecek. Bir kez daha, 14 Mart (1827) Tıp Bayramı'nı kutlamak için...

Bebek

İLGİLİ HABERLER

>>İlkbahar 2012 editörün yazısını görmek için tıklayınız...


>>Kış 2012 editörün yazısını görmek için tıklayınız...