ÇEKİLİN YOLDAN, GELİYOR VATMAN!
"Aman oğlum oku; yoksa ya vardacı ya yedekçi, o da olmazsa perdeci olursun!"
Osmanlının son yıllarında, aile büyüklerinin çocuklarına verdikleri bir öğüttür bu. Hatta kız verilmeyen üç meslek... Yıllar önce fayton gibi araçların girmekte zorluk çektiği dar sokaklarda oturanlar, kiralık atlara binerek evlerine varırlarmış. O atların sahipleri ise yaya olarak kendilerine refakat ederler ve halk arasında yedekçi diye bilinirlermiş. Tiyatroda sahne perdesini açıp kapayan kişiye ise, "perdeci" denirmiş o dönem. Fakat hepsinin içinde, trafiği açmak gibi zor bir işi kotaran "vardacı"ların yeri ayrıdır...
1800'lü yılların sonlarına doğru İstanbul'da hizmet vermeye başlayan atlı tramvaylar yeni bir mesleği de beraberinde getirir. Bu yeni ulaşım aracına alışık olmayan halkın güvenliği için, ezilme tehlikelerine karşı bir önlem düşünülür. Böylece şehrin gür sesli, hızlı koşabilen delikanlılarına yeni bir iş kapısı doğar. Yolu açmak için tramvayın önünden koşacak, koşarken de ellerindeki "nerif " adlı borazanı çalıp "Vardaaa!" diye bağıracaklardır. Bu söz, "korun, kendini kolla" manasına gelir. Özellikle denizcilikte, karaya yaklaşan gemiye dikkat edilmesi için kullanılan varda sözü, bize de Bizanslı yılların deniz ticaretinden miras kalıp; ömrü kısalan Osmanlıda, ömrü kısa bir mesleğin adı oluverir. Ancak 1914'te Birinci Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla atlı arabalar kaldırılır. Malum, savaş büyüktür ve askerliğini yapmamış tüm atlar cepheye yollanır. Artık atlı tramvayların yerini elektrikli tramvaylar alacaktır...
Yeni tramvayların kampana denilen zilleri, tramvaylara alışan halk için yeterli bir önlem olarak görülünce vardacılar işsiz kalır. Ancak elektrikli tramvaylar da çok uzun ömürlü olmaz. İstanbul'un yeni yol planlarında, bu kadar ağır giden araçlara ihtiyaç olmadığı düşünülür. Şehir bir anda yollarla, otobanlarla dolar. Her yeni yol, yeni bir yolcu getirir. Her yeni yolcu da gittikçe büyüyen bir trafik… Batı ülkeleri ise, vakit kaybetmeden tramvayları hızlandırıp metro sistemiyle önlemlerini alırlar. Bizim emektar tramvaylar ise bir kenarda unutulup gider. Ta ki tekrar hatırlanıncaya kadar…
Elektrikli tramvay vagonlarının bir kısmı İETT ustalarının gayretli çalışmalarıyla, orijinallikleri bozulmadan yenilenir ve 1991 yılında Taksim-Tünel hattında yeniden hizmete girer. Yine elektriklidir; önünde eski dostları da yoktur o yüzden. Ne bir at ne de yol açan bir vardacı... İstiklal Caddesi'nden geçerken gördüğümüz nostaljik tramvayın kampanasının her çalınışında adeta, bir zamanlar yolu açıp trafiği rahatlatan o vardacıların sesi yankılanır. Dün nerif adlı borazana "varda" diye bağırarak eşlik ederken; bugün ise kampanaya, yine "kendini kolla!" anlamına gelen ünlü bir sözle eşlik ediyoruz:
Çekilin yoldan, geliyor vatman!
Yıllarca sevdikleri kızın babasından, "kızı verdim!" sözünü pek duyamaz bizim vardacılar. Halbuki o babaların, bugün İstanbul'un trafiğinde sıkışıp kalan torunları da herkes gibi, yolu açan hiç kimse olmadığı için birilerine "kızıverip" durmaya devam edecektirler…